Muhammed ÇOPUR
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Ege
  4. Kemeraltı Siyaset- 1 “Salepçioğlu İş Hanı: Bir Hak Arayışının ve Ekmek Mücadelesinin Onurlu Hikayesi

Kemeraltı Siyaset- 1 “Salepçioğlu İş Hanı: Bir Hak Arayışının ve Ekmek Mücadelesinin Onurlu Hikayesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kemeraltı Siyaset- 1

“Salepçioğlu İş Hanı: Bir Hak Arayışının ve Ekmek Mücadelesinin Onurlu Hikayesi

Her şey bir internet sitesinde yayınlanan ve rastlantı sonucu görülen bir ihale ilanıyla başladı. 9 Ağustos günü Salepçioğlu İş Hanı’nda dükkan sahibi olan esnaf, işyerlerinin 20 Ağustos’ta ihaleye çıkarılacağını öğrendi. Haber, alışverişe gelen müşterilere güler yüzle hizmet etmeye çalışan esnafı şoke etti. 30 yıldır aynı dükkandaalın teri döken annesiyle babasıyla çocukları ile anıları ve hatıraları olan insanların, bu ihaleden haberi bile yoktu. Haber, tesadüfen öğrenilmişti. Kimse kapılarını çalmamış, fikirlerini sormamıştı. 150 esnaf ve 600 çalışanı 2-3 bin civarı aile ferdini etkileyen bu kararın, onları ayakta tutan işyerlerini ellerinden alacağını fark ettiklerinde, ne yapılabilir ise onu yapmak kararını aldılar. Üstelik muhatapları “Devlet” adına ve üstelik varlık sebebi “Hayrat, Destek, Mirası koruma, Yardımseverlik” olan bir Milli ve Manevi bir adresti. Asli misyonu bu olan bu kurum, binlerce aileyi hayat pahalılığı ve ticari daralma ikliminde “Gözünü kırpmadan” nasıl kapı önüne koyabilirdi? Üstelik daha yeni esnafın kirasına %400’lerden %800’lere zam yapmışken bu ihale gündemi neydi?

Birlikte Mücadeleye İlk Adım

Ortada bir “İhale” gündemi vardı. Bu şu demekti: Önümüzde hem hukuki bir süreç olacaktı hem de sürecin Vakıf ruhuna uygun yönetilmeyeceği anlaşılıyordu. Çünkü esnaf muhatap alınıp; varsa kafada bir proje, bir uygulama paylaşılabilir ve esnafı mağdur etmeyecek seçenekler üzerine müzakere edilebilirdi. Fakat çok net bir fotoğraf vardı ortada: Vakıflar Bölge Müdürlüğü yeni gelen Bölge Müdürü Tahir Emre Can idaresinde “Siz kiracımsınız!… Ben çıkmanızı istiyorum!.. Benim burasıyla ilgili sizin dahil olmayacağınız bir projem var!…pozisyonu almıştı.

Esnaflar hemen harekete geçti. Önce birbirlerine haber verdiler, sonra da yaşadıkları mağduriyeti yetkililere anlatabilmek için Kemeraltı Çarşı Esnaf Koruma Derneği’ni kurdular. Bu, sadece Salepçioğlu İş Hanı’nı değil, tarihi Kemeraltı’nı korumak için atılmış bir adımdı. Çünkü binlerce ailenin elindeki ekmeğe karşı bildiğini okuyacaklar; Salepçioğlu iş hanı dışındaki diğer gayr-i menkul ve kiracılara yönelikte başka planları olacaktı. Dernek kurucularından biri olan Zafer Bilici’nin öncülüğünde esnaf, İzmir’de çalınmadık kapı bırakmadı. İlçelerin belediye başkanları, İzmir’in siyasetçileri, hatta Ankara’daki üst düzey yetkililer… Esnaflar, hikayelerini anlatmaya çalıştılar. Bu süreçte kimileri esnafın çaldığı kapıları açtılar, kimleri sadece kapının arkasından bakıp esnaf ile hiç karşılaşmak istemediler, kimileri ise kapılarının çalındığını bile duymadı. Bu konuya önceki bir yazımızda değinmiştik. (Herkes Sus Pus! Gördüm, Duydum Ama Konuşamam! Başlıklı yazımıza sitemizden bakabilirsiniz)

 

Tabi Gündem “İhale” olunca; esnaf merak etti: “İhalenin konusu nedir?” diye. Yeni bir kiracı ya da kiracılar mı isteniyordu; yoksa iş hanı yenilecek, yani bir inşaat süreci mi olacak; “Esnafı muhatap almayacak” nasıl bir gündem, hedef olabilirdi ki?… İşte bu deli sorulara, şüphelere kendince izah getirmeyi görev bilmiş ve hatta “İhaleye Müdahil Olmak” gibi bir niyeti de açıkça ortaya koyan bir aktör çıktı: TARKEM A.Ş.

Öyle ki, bu süreçte esnafın karşısına sürekli aynı isim çıkıyordu: TARKEM.

Kemeraltı bölgesinin tarihi kültürel miras bölgesi olması; özellikle “ İzmir Yahudi Açık Hava Müzesi Merkezi Projesi” ile son yıllarda neredeyse özdeş hale gelen TARKEM’in gayretleri; Söz konusu bu bölgenin “Yenilikçi projelerle turizme kazandırılması; ve bir yatırım-fon adresi olarak TARKEM’in vatandaşlara bizden hisse alın; ortak olun!…çağrısı; ve tabi Salepçioğlu İş Hanı ile ilgili ihale ve sonrasına ilişkin özel ilgisi; bütün dikkatleri TARKEM’e odaklandırdı. Doğal olarak “İhale fikri ve ihaleye talip olan adres TARKEM mi? algısı hızla yayıldı. TARKEM yöneticilerinin ihale olmadan iş hanı hakkında beyan ettikleri fikirler, iş hanına gelip bazı kendilerince tespit çabaları; algıyı haklı çıkarır gibi oldu. Hem yerel hem ulusal medya, esnafın mağduriyet çığlıkları arasında konuyu anlama çabasındayken; TARKEM’i daha yakından inceleme çabaları da arttı.

TARKEM’in kuruluş ve projeler hikayesine odaklandıkça; meraklı sorular artıkça; özellikle “İzmir Yahudi Açık Hava Müzesi Merkezi Projesi” yol haritası mercek altına alınınca;“TARKEM ne kadar Milli? Ne kadar Milli ve manevi kültür mirasına sahip çıkıyor?” eksenli; sorular her yerde sorulmaya başlandı. Bir de TARKEM’in Anonim Şirket olması; ihaleden önce Salepçioğlu Vakfiyesine ait “İmam Evi”nin söz konusu bu anonim şirkete verilmesi; çok net bir kamuoyu gündemi oluşmasına neden oldu.

İSRAİLLİ BİR EKİP ile iş birliği yaptığı iddia edilen bu anonim şirket, yalnızca Salepçioğlu İş Hanı’yla değil, tüm Kemeraltı bölgesiyle ilgili planları olan KARANLIK bir yapı olarak medyada zaten anılıyordu.


TARKEM’in projelerinin halkın yararına mı, yoksa yalnızca belirli çıkar gruplarına mı hizmet ettiği belirsizliğini korudukça; Esnaf bu sorulara cevap ararken, TARKEM’in şeffaf olmayan yapısı kamuoyunda derin şüpheler uyandırmaya devam etti.

İlk İhalenin İptali ve Yeni Umutlar

Peki ihale neyin ihalesiydi? 30 yıllığına kiraya verilecek; “Turizm Tesisi+Ticarethanelerihdas edilebilecek; Ve bu süreçte ihtiyaca göre yıkıp yeniden yapmak veya mevcudu güçlendirerek kullanmak gibi bir “yapısal iyileştirme” içeriyordu. Yani tarihi çarşıda bir Otel/Ticarethane yapmanın açıktan önü açılıyordu. Nitekim TARKEM de her fırsatta buna duyulan ihtiyacı dillendiriyor; hatta buranın otel olması ile elde edilecek “kazanımların” gönüllü (!) sözcülüğünü yapıyordu…

Esnaflar çok yoğun bir iletişim, kamuoyu farkındalığı trafiğine girdiler. En büyük avantajları “Birlik ve beraberlik” içinde hareket etmeleriydi. Yoğun çabaları sonuç vermiş gibi görünüyordu. İhale iptaldi.

Sonradan anlaşıldı ki; ihale 18 Ağustos’ta, teknik gerekçelerle ihale iptal edilmiş. Esnaf, kısa bir süre için de olsa rahat bir nefes aldı. Ancak, bu kısa molanın ardından (11 gün sonra) yeni bir mücadele başlayacaktı.Çünkü söz konusu ihale metninde öyle maddeler, şartlar vardı ki; “Adrese Teslim” hissi verecek kadar bu sürecin baştan planlanmış bir proje olduğu ortaya çıkıyordu.



TARKEM ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü: Şeffaflık Krizi

Esnaflar her geçen gün Vakıflar Bölge Müdürlüğünün söz konusu kendi planını sonuçlandırmak da kararlı olduğu; mağdur olacak binlerce ailenin feryadını soğukkanlı şekilde değersizleştirmek istediğine tanık oluyordu. Çünkü Esnafın karşılaştığı bir diğer zorluk da İzmir Vakıflar Bölge Müdürü Tahir Emre Can’ın tutumuydu. Vakıflar Bölge Müdürü’nün sert ve çözüm odaklı olmayan yaklaşımı, Esnafa “Çıkacaksınız!… Sebeplerini izah etmek zorunda değilim!… İhale gündemi de ilanla birlikte herkesin niyetimiz göreceği şekilde olacak!… ısrarı; Vakfiyeye ait imam evini TARKEM’e vermesi sebebiyle; bu sefer de İzmir Vakıflar Bölge Müdürü Tahir Emre Can’ın şahsi veya tüzel kişilik adına TARKEM denilen “KARANLIK” yapı ile irtibatının ne düzeyde olduğunu gündeme taşıdı. Esnafla girdiği diyaloglardaki usul, üslup ve üstenci dayatmaları o kadar çok Vakıf ruhuna, geleneğine zıt sözler söyleyip, davranışlar sergiliyordu ki; onun bu tutumunun SİYASİ ABİLERİM VAR!..” duygusuna sığınarak bu kadar cüretkar davranma ihtimali; esnafı daha da zor bir duruma soktu. Esnaf, kendilerine anlatılmayan raporlar, sunulmayan gerekçeler ve dayatılan kararlarla karşı karşıya kaldı. Bu süreçte esnaf, yalnızca ekonomik bir mücadele vermedi; aynı zamanda insanca muamele görmek için de çabaladı.

Mücadelenin bu zorlu yolculuğunda bazı isimler ve kurumlar esnafın yanında açıkça yer aldı, bazıları iletişim konusunda destek oldu, bazıları ise sadece dinlemekle yetindi. Esnafa somut destek verenlerin en başında, Vatan Partisi İzmir İl Başkanlığı ve Genel Başkan Doğu Perinçek yer alıyordu. Vatan Partisi yetkilileri, esnafı ziyaret ederek sorunlarını dinledi ve çözüm yollarını tartıştı.


9 Kasım’da Ulusal Kanal’da, esnafın yaşadığı mağduriyetin anlatıldığı özel bir program düzenlendi.

Bu programın ardından, 11 Kasım’da Aydınlık Gazetesi, Salepçioğlu İş Hanı esnafının hikayesini manşetlere taşıyarak tüm Türkiye’nin dikkatini çekti.

Milliyetçi Hareket Partisi Konak İlçe Başkanı Ahmet Yeniçırak, esnafa siyasilere ulaşma konusunda büyük destek verdi. Ayrıca, süreçte önemli bir isim olan Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, esnafın sesi oldu. Esnaf, onun desteklerini hiçbir zaman unutmayacak.

Kuşkusuz bu süreçte “Salepçioğlu İş Hanında Neler Oluyor?” merakıyla hem muhalefet hem iktidar partisi kısa bir süre süreci anlamak adına izlemeye çalıştı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü ekseninden bakılsa; doğal olarak süreç iktidar ile ilişkili görülüyordu; TARKEM üzerinden bakılsa, bu sefer de Muhalefet partisi CHP süreçle ilgili görülüyor olacaktı. Çünkü TARKEM anonim şirketti, ancak bir yüzü de “Kamu kurumu” gibiydi ve hissedarı olan,  TARKEM yönetimini belirlemede birinci özne olan; CHP Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Bu şu demekti: Süreç özü itibariyle hem iktidar hem belediye açısından “Siyasallaşma riski yüksek” görülüyordu. O nedenle iki tarafta yakından izlemeyi ancak müdahil olmayı açıktan değil gizliden yürütmeyi tercih ediyorlardı başlarda….

İkinci İhalenin Şoku

Sahlepçioğlu İş Hanında bir ziyaret trafiği başladı. CHP kurmayları, MHP kurmayları aktif kalmayı tercih ediyor; Vatan Partisi kurmayları esnafı ziyaret ederek hem konuyu anlamaya hem de neresinden tutacaklarına ilişkin bir tespit yapmaya çalışıyorlardı. İktidar Partisinin de kurmayları esnafla iletişim içinde ve aktif çözüm üretme gayretinde gözüküyordu. Fakat Vakıflar Bölge Müdürlüğü tüm olup bitenlere karşı tepki ve cevap vermek yerine; kendi planını işletmeye devam ediyordu.

Nihayet, AK Parti Genel Başkan yardımcısı, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın eşlik ettiği, 28 Kasım’da Ankara’da Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu ile bir grup esnaf bir araya geldi.

Görüşme öncesinde, Salepçioğlu İş Hanı’nın ikinci kez ihaleye çıkarıldığını öğrendiler. Bu kez, ihalenin konusu çok daha netti: Ticaret vasfına ek olarak Turizm ve otel işlevine yönelik bir proje.

Bu şu demekti: İhale konusu belli, ihale bir proje olarak önceden kurgulanmış, üstünde çalışılmıştı ve hatta bu projeye dahil olacak veya olmayı düşünenlerin de katkı sunduğu bir çerçeve vardı karşımızda. Ve esnaflar hiçbir yerinde yoktu bu projenin. Hatta “İhaleyi alanla olacak muhataplığınız!….” mesajı da veriliyordu. Yani ihaleyi alanın insafına, merhametine bırakılıyorduk; ancak ihaleyi alanı yasal açıdan esnafla muhatap kılacak bir madde, şerh veya protokol yoktu.

Daha yakın zamanda kiraya %400’lerden %800’lere zam yapılmış; esnafın aklının ucundan çıkarılacağına ihtimal vermeden; ticaretin tüm kuralları işletilmişti; mallar alınmış, borçlanmalar yapılmış; müşterilerle ticaret bir takvime bağlanmıştı.

17 Aralık’ta yapılacak ihale, esnafı adeta çıkmaza sürükledi. Ellerinde kalan stoklarla ne yapacaklarını bilemeden, kira ödemelerini nasıl karşılayacaklarını sorgulayarak, ödenmesi gereken çekleri, senetleri ve diğer borçları nasıl ödeyeceklerinin belirsizliğinde daha büyük bir mağduriyet ile baş başa kaldılar.

Tüm bunlar söz konusu toplantıda dillendirildi; endişeler aktarıldı. Verilen cevap çok netti: “Bu ihale olacak!… İhaleyi alana, esnafın mağduriyetini düşünmesi telkin edilecek; hatta yasal açıdan mümkünse eğer; ihale sırasında ihaleyi alana esnafa yönelik destek noktasında bazı “resmi” tavsiyeler verilecekti!…”.

Oysa, bu tatmin edici değildi; çünkü aylardır bu süreç karmaşa içinde yaşanıyordu; ve ihale ikinci kez hazırlandığında; ihalede esnafa yönelik bazı maddeler yer alabilirdi. Şimdi ise “İhale anında bakacağız!…denilerek bir umut çizilmek isteniyordu.

Bu arada; yerel ve ulusal basına gündem düşünce; ülkenin farklı illerinden bizi arayıp; “Bize de geçen sene % binler zam yapıldı. Yine fahiş rakamlı zam yapılıyor ve “Kabul etmiyorsanız! Çıkın” denildiğini öğrenmiş olduk.

Vakıflar Bölge Müdürlüğünün ülke sathında yürüttüğü ve esnafı mağdur etmekten çekinmediği onlarca örnek ile karşılaşınca; bu sefer de “Vakıflar Bölge Müdürlüğü Anonim Şirket gibi davranıyor!… Ve vakıf geleneğinin kuralları ile değil “Yatırımcı-Foncu” bir şirket tekniğiyle işlem yürütüyor!… gündemi sürecin bir başka yönüne tanık olmamıza sebep oluyordu.

Doğrusu bizi, Vakıflar Bölge Müdürlüğünün nasıl ticaret yapacağı; gelirlerini nerede değerlendirdiği; kiracılarıyla “Patronaj” ilişki kurması… gibi tartışmalar ilgilendirmiyor. Bu konular kamu vicdanı, devlet erkinin takip edeceği süreçler. Biz esnaflar olarak, sadece ekmek derdindeyiz. Ekmeğimizin kavgasını veriyoruz. Ancak elimizdeki ekmeğe dokunan, vuran eli de elin sahibini de tarif etmek, bilmek zorundayız.  

1 Ocak ve Sonrası: Kışın Ortasında Sokakta Kalma Tehlikesi

Nitekim, 4 Kasım’da esnafa yapılan tebligat, yaşanan belirsizliğin üzerine tuz biber ekti. İzmir Vakıflar Bölge Müdürü TAHİR EMRE CAN imzalı bir belge vakıf ruhuna aykırı davranan vakıf müdürü tarafından gönderilen (mağdur esnafa) kiraların yenilenmeyeceğini ve esnafın 1 Ocak itibarıyla iş yerlerini boşaltması gerektiğini belirtti. Bu durum, sadece 150 esnafı değil, dediğimiz gibi, onların yanında çalışan 600 kişiyi ve aileleriyle birlikte 2-3 bin insanı etkiliyordu. Evet birileri ekonomik şartları, insanların yaşam koşullarını, ailesinin geçimini sağlayamayacak aile büyüklerinin ne konumda olduklarını hiç ama hiç düşünmeden sadece ve sadece RANT’ın merkezli bir süreç işletiyordu. Bu RANT’ı Vakıflar “Biz ticari bir kuruluş olarak; Vakfı bir şirket gibi yönetecek ve sadece kasamıza girecek paraya bakarız!…diyerek hiç düşünüp taşınmadan birilerine sunacak. Ve ya yasal haklarını öne sürüp; Vakıf geleneğindeki “Allah ve Rasülünün sözü/senedi” gereği davranmak ihtiyacı hissetmeyecek; veya üstünde çalışılmış, adrese teslim bir Otel-Ticarethane rantını vermekte tereddüt etmeyecek. Bu tercihler vakıfları yönetenlerin topluma ve Allah’a karşı sorumluluk siciliyle ilgili. Bizim derdimiz ise; hiç konuşulmadan, haber verilmeden kapının önüne konulmaya çalışılmasına karşı verdiğimiz onurlu ekmek davası.  

Bir “Siyasi hesaplaşma malzemesi olarak: Salepçioğlu İş Hanı”

Kuşkusuz söz konusu bu süreçte bir de kendi siyasal ikballeri veya siyasi hesaplaşmaları için kullanmak isteyenler çıkabiliyor. Yani esnaf zaten mağdur; buna çözüm üretmek yerine; bu süreci kullanıp başkalarına zarar vermek isteyenler olabiliyor. Biz, esnaflar olarak her fırsatta bu oyunları bozmaya çalıştık ve ekmeğimize odaklandık.

Nitekim, bu süreçte İzmir Vakıflar bölge Müdürü Tahir Emre Can süreci iyi yönetemediği için; konular deşifre oldukça; irtibatlar çözüldükçe; AK PARTİ İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı’dan tutun da Vakıflar Genel Müdürü Sinan Aksu hatta Turizm ve Kültür Bakanı’nın adını “Onlar bu planı yürütüyor; ben sadece uygulayıcıyım!…pozisyonu alıp, esnafa sorumlu kişileri vermekten hiç ama hiç çekinmedi. 

Hatta iktidar partisinin ilçe ve il kongre sürecinde, hesapları olanlar “Acaba bu mağduriyetin faturasını kime çıkarsak!…gibi ince işçilikli arka plan hamleleri bile yaptılar. Çok şükür, esnaflarımız siyasi tercihlerini ekmek kavgasının önüne çıkarmadılar; birlik ve beraberlik için sadece mağduriyetlerinin giderilmesine gayret ettiler.

Esnafın Mücadelesi: Samimiyetle Atılan Adımlar

Esnaf, sürecin başından bu yana yalnızca haklarını aramak için mücadele etti. Ne taşkınlık yaptılar, ne de hakaret dolu söylemler kullandılar. Yasal yollarla haklarını aradılar, basın açıklamaları yaptılar, sosyal medyada seslerini duyurdular. “#SalepçioğlunaDokunma etiketiyle gündem oluşturdular, İzmir’i ve hatta Türkiye’yi bu meseleye dikkat çekmeye davet ettiler. Tek istedikleri, ekmek teknelerinin ellerinden alınmamasıydı.

Son Söz: İnsan Hikayeleri Sayılara Sığmaz

Salepçioğlu İş Hanı, sadece bir bina değil oradaki insanlar da exel tablosunda bir rakamdan ibaret değil. Orası, düğün alışverişinden çocukların çeyizine kadar her şeyin bulunduğu, ailelerin bir araya geldiği bir ticaret merkezi. 25-30 yıllık esnaflarıyla, çay sohbetleriyle, kahkahalarıyla ve hikayeleriyle yaşayan bir yer. Bu insanları sadece Excel tablolarında birer “kira getirisi” olarak görmek, vicdanları yaralıyor. Salepçioğlu İş Hanı’nın esnaflarına “çıkın” demek, yalnızca bir işyerini değil, bir yaşam biçimini, bir topluluğu yok etmek anlamına geliyor. 

Bugün bu mücadele, sadece Salepçioğlu İş Hanı esnafının değil, kemeraltı esnafının, İzmir sevdalılarının ve  vicdan sahibi herkesin mücadelesidir. Bu dünyadan göçmüş vakfiye sahiplerinin de hak mücadelesidir. Çünkü bir şehrin kültürü ve ticareti, yalnızca binalarla değil, o binalarda yaşayan insanlarla ayakta kalır. Ve bu insanlar, haklarını korumak için sonuna kadar mücadele etmeye kararlıdır.

Yeni bir süreç başladı, esnaf top yekün bir hukuk mücadelesi başlatacak.

Esnafın ekmeği üzerinde oyun oynayanların Kemeraltı Siyaset” yapanların her türlü kirli siyasetleri açığa çıkaracağız. Yaşananların perde arkasını kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz. Rahmetli Üstad Sezai Karakoç’un o muazzam şiiri ile yeni yazı dizimizin ilk yazısını bitiriyorum:

Onlar Sanıyorlar ki Şiiri

Onlar sanıyorlar ki,
biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki biz sussak,
tarih susmayacak.
Tarih sussa,
hakikat susmayacak.

Onlar sanıyorlar ki,
bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Halbuki bizden kurtulsalar,
vicdan azabından kurtulamayacaklar.
Vicdan azabından kurtulsalar,
tarihin azabından kurtulamayacaklar.
Tarihin azabından kurtulsalar,
Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar
Sezai Karakoç

[email protected]
Instagram: @copurrmehmet @nvarnyokizmir

 

Kemeraltı Siyaset- 1 “Salepçioğlu İş Hanı: Bir Hak Arayışının ve Ekmek Mücadelesinin Onurlu Hikayesi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

NvarNyok Gazetesi - İzmir ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin