Prof. Dr. Alper Şener: “El, ayak, ağız hastalığı önemli bir risk oluşturmaz”
İZMİR – Prof. Dr. Alper Şener, ‘El, ayak, ağız’ hastalığının daha çok kreş çağındaki çocuklarda görüldüğünü belirterek, bu hastalığın önemli bir klinik tabloya yol açmadığını, sekel (doku bozukluğu) bırakmadığını, bu nedenle ebeveynlerin panik yapmamaları gerektiğini belirtti.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Kısmı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘el, ayak, ağız’ hastalığının, bilhassa kreş çağındaki çocuklarda yaygın olarak görülen bir hastalık olduğunu belirtti. Hastalığın birinci olarak hafif üşüme, titreme, boğaz ağrısı, geniz akıntısı ile başladığını söz eden Şener, bu belirtilerin akabinde döküntülerin ağız etrafına, eller ve ayaklara da yayıldığını söyledi.
“Ciddi bir klinik tablo değil”
Prof. Dr. Şener, çocukluk çağı hastalıkları içerisinde sık sık karşılaşılan ve toplumun yüzde 80 ile 90’ında görülen bu hastalığın, çoklukla ilkbahar ve sonbahar aylarında dalgalanmalara yol açtığını belirtti. Ayrıyeten, hastalığın bilhassa kreş çağındaki çocuklarda karşı karşıya kalındığında, ebeveynleri huzursuz ettiğini söz eden Şener, “Ağız etrafında oluşan döküntüler, ağız içinde olan hafif yanma, batma hissi ve eller ile ayaklara da vakitle sıçramış olması hasebiyle daha önemli bir klinik tabloyu taklit ettiği düşünülüyor ancak aslında önemli bir klinik tablo değil” diye konuştu.
“Kabuklanmayı yumuşak tutmak gerekir”
Prof. Dr. Alper Şener, ebeveynlerin el, ayak, ağız hastalığı nedeniyle panik yapmalarına gerek olmadığını vurguladı. Hastalığın ilerleyen basamaklarında oluşan döküntülerin vakitle soyulmalara yol açabileceğini belirten Şener, kabuklanma durumunda bu bölgelerin yumuşak tutulması gerektiğini söz etti. Ayrıyeten, döküntülerin, rastgele bir nemlendirici krem ya da ılık sabunlu suyla yıkanarak rahatlatılabileceğini ve bedende yaygın döküntülerin yakın takip edilmesi gerektiğini tabir eden Şener, hastalığın kızamık üzere daha ağır hastalıklarla karıştırılabileceğini lakin el, ayak, ağız hastalığının çoklukla orta kulak iltihabı, zatürre yahut beyin iltihabı üzere önemli komplikasyonlara yol açmadığını belirtti.
“Birbirinden uzak tutmak gerekiyor”
Tipik olarak ateşin düşmesiyle birlikte döküntülerin ortaya çıktığını vurgulayan Şener, “Ateşi yüksek olan hastalarda bazen verdiğimiz antibiyotikler ve ağrı kesiciler ilaç döküntüsü zannedilebiliyor. Ancak ilaç döküntüsü ile hiçbir alakası yok. Yüklü olarak döküntü olmayan çocuklardan birbirine bulaşıyor. Bilhassa kreş çağında oyuncakların ortak kullanımı ile karşı karşıya kaldığımız bir tablo. Ortak kaşık, çatal, bıçak kullanma, birebir ortamda yemek yemekle sıçrayan klinik tablolardan bir tanesi. Döküntüsü ve yüksek ateşi varsa bu çocukların kreşten ayrılması gerekiyor. Şayet çocukların döküntüsü, burun akıntısı ve burun tıkanıklığı varsa ortak oyuncak kullanımına pürüz olmak ve birbirinden uzak tutmak gerekiyor” biçiminde konuştu.
“Doku bozukluğuna yol açmaz”
Hastalığın, sekel (doku bozukluğu) bırakan bir durum olmadığının altını çizen Prof. Dr. Şener, şunları kaydetti:
“Erişkin yaş kümesinde bağışıklığı baskılanmış, organ nakli dahi olmuş olsa, ağır klinik tablolaya sebep olma ihtimali çok çok düşük. Erişkin hasta popülasyonu için önemli bir risk kelam konusu değil lakin çocukluk çağında tartılarla dalgalanmalar kelam konusu.”
“Salgın durumu yok”
Aile doktorlarıyla görüştüğünde ‘bir kümelenmenin olduğunu lakin salgın başladı denilebilecek bir durumun olmadığını’ aktardıklarını söyleyen Şener, “Belli bölgelerde kümelenmelerle karşı karşıyayız. Takip etmek gerekiyor. Zira bir yerde başladıktan sonra çok süratli bir formda bulaşıyor ve bulaş zincirinin suratı yayılması mümkün. Bilhassa tedbir gerekecek bir klinik tablo kelam konusu değil. El, ayak, ağız hastalığı aralıklarla mevsimsel olarak, yıldan yıla, farklı bir halde aşikâr kümelenmeler, küçük salgınlar yapabilir” diye sözlerine ekledi.
